Bal arılarının gelişme dönemi pek
çok hastalık etmeni ve zararlı için uygun bir ortam oluşturabilmektedir. Bu
sebeple çok sayıda patojen ve zararlı bal arılarında hastalık
oluşturabilmektedir. Bal arısı hastalıkları ülkemizde arıcılığın gelişmesini
engelleyen ve üretim etkinliğini sınırlandıran en önemli faktörlerden biridir.
Arı hastalıkları ülkemiz arıcılığında önemli kayıplara yol açmakta olup,
bilinçli bir ilaç kullanımı olduğunu söylemek oldukça zordur. Ülkemizde mevcut
olan bazı arı hastalıkları aşağıda verilmiştir.
BAKTERİYEL HASTALIKLAR
Amerikan Yavru Çürüklüğü Bu
hastalık bal arısı larvalarında görülen ve larvaların ölüp kokuşmasına yol açan
çok tehlikeli ve salgın bir yavru hastalığıdır. Her üç ayrı bireyin larvası da
hastalıktan etkilenmektedir. Patojenin ismi son yıllarda Paenibacillus larvae
larvae olarakta kullanılmaktadır. Paenibacillus larvae larvae gram pozitif bir
bakteri olup, sporları yavrular için patojen olduğundan arılarda hastalık
yapmaz. Besinlerle beraber larvalara bulaştırılan bakteri sporları larvalarda
hastalığa neden olur. Bu sporlar kovanda 33 yıl, toprakta 60 yıl ve temel
petekte 45 yıl canlı kalabilmektedir. Sağlıklı kolonilerde kuluçka alanlarında
yavru dağılımı sık ve bir örnek olduğu halde hasta kolonilerin kuluçka
dağılımında açık ve kapalı gözlerin karma karışık bir hal aldığı görülür. Ölü
larvaların atılması ile boşalan gözler terk edilmiş durumdadır . Hastalıklı
larvanın rengi beyazdan sarıya daha sonrada kahverengiye dönüşür. Kapalı
yavrulu gözler dışbükey olması gerekirken içbükeydir ve içe çökük, çukurumsu
görünümündedir. Ayrıca, bazı kapalı yavrulu gözlerin üzerinde toplu iğne başı büyüklüğünde
delikler vardır. Üzeri delik gözlere kibrit çöpü sokulup yavru kalıntısı
çekilecek olursa, kalıntının 4-10 cm uzadığı görülür. Kovan kapağı açıldığında
tutkal kokusu hissedilir. Yavrular pupa döneminde ölmüşse, dilinin sertleşerek
yukarı doğru kalkık ve petek gözünü ikiye bölmüş biçimde durduğu görülür.
Ülkemizde ihbarı zorunlu olan bu hastalıkla en kesin ve etkili mücadele
yöntemi, hastalıklı kolonilerin tümüyle yakılarak yok edilmesidir. Kovan
gövdesi pürmüzle iyice alevden geçirilerek yakılmalı ve körük, maske, el
demiri, yemlik, ana arı ızgarası gibi bulaşık olan malzemeler dezenfekte
edilmelidir. Böylece hastalığın diğer kolonilere bulaşması önlenmiş olur.
Hastalığın tedavisinde sodyum sulfathiazol ve oxytetracycline hydrochloride
(OTC) içerikli antibiyotikler kullanılmaktadır. Antibiyotikler sadece vejetatif
formlara etkilidir. Sporlar bunlarla öldürülemez. Bu yüzden antibiyotik
uygulamasının bir yararı olmaz. Hastalıktan korunmada en iyi yöntem; koloni
satın alınırken hastalık olup olmadığının kontrol edilerek hasta koloniler
satın alınmamalıdır. Petek yapımında kullanılan bal mumlarının 120 °C’de 10-15
dakika süreyle sterilize edilmesi gerekir. Bu nedenle temel peteğin üretim izni
almış firmalardan alınmasına dikkat edilmelidir.
Avrupa Yavru Çürüklüğü
Yeni Zelanda hariç dünyanın her
tarafında ve ülkemizde de görülen bir diğer yavru çürüklüğü hastalığıdır.
Hastalıkla ilgili ilk çalışmalar Avrupa’da yapıldığı için bu ad verilmiştir.
Hastalığın etmeni Melisococcus pluton adında spor oluşturmayan gram (+) bir
bakteridir. Arı larvaları patojen bakteriyi besleyici arıların taşıdıkları
besinlerle sindirim sistemine alırlar. Larvanın sindirim sistemine yerleşen
bakteriler bağırsakta gelişir ve hastalık etmeni yavru pupa dönemine girdikten
sonra dışkı ile petek gözüne atılır. İşçi arılar petek gözlerindeki bu
artıkları temizlerken hastalığı sağlıklı larvalara bulaştırırlar. Taşıyıcı
durumda olan ergin arılar bu hastalıktan etkilenmezler. Hastalık genellikle
mayıs- haziran aylarında yavru yetiştirmenin yoğun olduğu nektar mevsiminin
başında görülür. Hastalık nektar kıtlığı ve soğuk hava koşullarında ortaya
çıkar. Kovana gelen nektar miktarı en yüksek düzeye ulaştığı zaman hastalığın
seyir şiddeti de azalır. Hastalığa yakalanan kovanlarda; kuluçka sahasında
yavrulu alan düzensiz ve dağınıktır. Larvalar 3-4 günlük olduğunda hastalığa
yakalanırlar. Ölümler genellikle (% 90) açık gözlerde meydana gelir. Hastalıklı
larva sarımtırak bir renk alır, daha sonra renk kahverengiye döner. Ölü larva
bazen petek gözde dik durumda, bazen de erimiş şekilde gözün dibine yapışık
olarak kalır. Eğer ölüm göz kapandıktan sonra olmuşsa göz çöker, delinir ve
rengi açılır. Ölmüş, fakat işçi arıların dışarı atamadığı larvalar çürür.
Çürüyen larvada yapışkanlık ve uzama çok az veya hiç yoktur. Çürümüş larvalar
kokuşmuş et kokusundadır. Hastalığa karşı ilk önlem kovanları kuvvetli
bulundurmaktır. Çünkü hastalık en büyük tahribatı zayıf kovanlarda yapmaktadır.
Avrupa yavru çürüklüğünün ortaya çıkması ile koloni stresi arasında doğrudan
bir ilişki mevcut olduğundan koloniler için stres kaynağı olabilecek
uygulamalardan kaçınmak, gerekli durumlarda şeker şurubu ile beslemek, kolonide
polen yetersizliği oluşturmamak ve genç ana arı ile çalışmak gibi önlemler
hastalığın ortaya çıkmasını engeller veya hastalığın olumsuz etkilerini
azaltır. Hastalığın tedavisinde oxytetracycline ve grubu antibiyotikler ile
eryhromycin kullanılabilmektedir. İlaç tedavisi nektar akımından 3 hafta önce
tamamlanmalıdır. Bilinçsizce ve rasgele kullanılan antibiyotiklerin
bakterilerde dayanıklılığın artmasına ve balda kalıntıya neden olacağı
unutulmamalıdır.
VİRAL HASTALIKLAR
Paraliz (Arı Felci)
Ergin arılarda hastalığa neden
olan iki virüs vardır. Bunlar kronik arı paraliz virüsü (CBPV) ve akut arı
paraliz virüsü (ABPV)’ dür. Paraliz hastalığı ülkemizde arıcılar tarafından arı
felci, inme ve nüzul gibi isimlerle de bilinmektedir. Bulaşmanın nasıl meydana
geldiği bilinmemektedir. Fakat diğer hastalıklarda da olduğu gibi bulaşmanın
besin alışverişinden kaynakladığı sanılmaktadır. Arı felci genellikle ilaç
zehirlenmeleriyle karıştırılmaktadır. Hasta arılar sakin ve uysaldır.
Zehirlenme durumunda arılar yarım saat gibi kısa sürede ve aynı anda ölürler.
Oysa, felçte arı yığınlarının üstlerinde yeni ölmüş veya can çekişen arılar,
alt kısımlarda ise parçalanmaya yüz tutmuş arılar görülebilir. Akut arı paraliz
virüsünün bulaşması halinde ölümler çabuk görülür. Akut arı paraliz virüsü ile
paralizin gelişimi ve belirtilerinin ortaya çıkması 4 gün sürer. Sonraki 1-2
gün içersinde de ölümler görülür. Hasta arıların üzerine duman verildiği zaman
vızıltı çıkarırlar; fakat uyuşuk halde kalırlar. Arıların vücutları tüysüz,
parlak ve yağlı bir görünümdedir. Bacakları ve kanatları sürekli titrer. Bal
midesindeki sıvılar dışarı atılamadığı için karınları şiştir. Kanatlar
parçalandığı için uçma yeteneğini kaybederler. Uçuştan dönen hasta arılar
kovana alınmazlar. Dışarıda kalan bu arılarda titremeler başlar ve yerde otlar
üzerinde sürünerek ilerlemeye çalışırlar. 1-2 gün içinde bu arılar kovan önünde
ölürler. Kurak ve sıcak havalarda hastalığın şiddeti artar. Hastalığın tedavisi
için herhangi bir ilaç bulunamamıştır. Arı felcine karşı duyarlılık, değişik
kalıtsal etkenlerin baskısı altındadır. Islah çalışmalarıyla hastalığa
dayanıklı hatlar elde edilebilir. Karniyol arısı (Apis mellifera carnica) bu
hastalığa karşı diğer arı ırklarına oranla daha duyarlıdır. Hasta kolonilerin
ana arılarını, çiftleşmiş genç ana arı ile değiştirmek iyi bir kültürel
önlemdir.
FUNGAL HASTALIKLAR
Kireç Hastalığı
Kireç hastalığı Ascosphaera apis adındaki
mantar tarafından meydana gelen bir yavru hastalığıdır. Ülkemizde ilk defa 1988
yılında teşhis edilmiştir. Mantarın üç alt türü vardır. Ascosphaera apis alvei,
Ascosphaera apis minor ve Ascosphaera apis major’dür. Ascosphaera apis
heterotallik yapıda [misellerin erkek (+) veya dişi (-) şeklinde farklı
eşeylerde olması] bir fungusdur. Farklı iki eşeydeki hif birleşerek yaklaşık
47-140 µ boylarda spor keseleri oluştururlar. Bu keselerin içi fungusun
sporları ile doludur. Larva Ascosphaera apis’ i yiyecekle alır. Larvalar 4- 5
günlük olduklarında ve petek gözleri kapandıktan birkaç saat sonraki dönemde
hastalıklara karşı daha duyarlıdırlar. Sporlar çok dayanıklıdır. Hastalık yapma
yeteneklerini 15 yıl koruyabilirler. En fazla ilkbahar ve sonbahar aylarında
görülür. Güçlü koloniler yaz aylarında hastalığı yenebilir. Petekler üzerinde
yıllarca hastalık yapmaksızın canlı kalan sporlar üreme için uygun koşulları
bulduğunda yeniden aktif duruma geçerler. Erkek arı larvaları daha çok kovanın
kenar peteklerinde olup, genellikle kuluçka ısısının altında kalırlar. Bu
nedenle hastalığın belirtileri ilk defa peteklerin kenarlarındaki ve kenar
peteklerdeki erkek arı larvalarında görülür. Çünkü mantarın gelişmesi için en
uygun sıcaklık 30 °C civarındadır. Hastalığın ileri dönemlerinde kuluçka
sahasının orta kısımlarında ve yavrulu peteklerin ortalarındaki gözlerde de
beyaz renkli mumyalaşmış larvalara rastlanır. Larvalar sadece (+) veya (-)
eşeyli miselle enfekteli ise kireç gibi bembeyazdır. Hem (+) hem de (-) eşeyli
miselle enfekte ise hastalıklı larvanın rengi grimsi siyah olmaktadır. Çevre
kirliliği, yoğun antibiyotik kullanımı, arıların suni besinlerle beslenmeleri,
aşırı rutubet, katkılı balmumu kullanımı hastalığın oluşumunda etkilidir.
Arıcıların erken ilkbaharda özellikle havaların kapalı ve soğuk olduğu günlerde
yaptıkları koloni kontrollerinde kovan içerisinde yavru sıcaklığı düşmekte,
yavruların direnci azalmakta ve üşüme ile birlikte larval dokulara daha fazla
oksijen nüfuz ettiğinden fungusun gelişmesi aktive edilmektedir.
Kireç hastalığını tedavi edecek
ve kontrol altına alacak herhangi bir kimyasal tedavi önerilmemektedir. İyi
temizlik davranışı gösteren kolonilerde mumyalaşmış larvalar işçi arılar
tarafından kısa sürede söküp atılmaktadır. Islah çalışmalarıyla kireç
hastalığına dayanıklı hatlar geliştirilebilir.
PROTOZOON HASTALIKLAR
Nosema
Nosema hastalığı ergin arı
hastalıklarından olup, hastalık etmeni Nosema apis adında bir protozoa’dır.
Ergin arıların midesinde epitel hücrelerinde gelişir. Orta Afrika dışında
dünyanın hemen her yerine yayılmış durumdadır. Nosema hastalığı ülkemizde
özellikle Marmara ve Karadeniz Bölgeleri’nde yaygındır ve tedavi edilmelidir.
Hastalığın başlıca belirtileri kanatların ayrılması, karnın şişmesi, sokma
reflekslerinin kaybolması, uçamama ve yerde sürünmedir. Normalde saman rengi
olan sağlam arı midesi hasta arıda katı, kirli ve beyaz renktedir. Arıların
pisliği sarı-kirli beyaz, sulu ve yapışkandır. Hastalık en yaygın olarak bahar aylarında
görülmektedir. Bahar döneminde kışlatmadan çıkan arılar çevreyi tanıma uçuşları
yaparlar. İlkbaharda ve yazın yağış nedeniyle birkaç günlük kovana kapanma
sonrasında çok yoğun seyreden nosema tek başına koloni ölümüne neden
olmamaktadır. Hastalığın kesin teşhisi laboratuvarda mikroskopik testle
yapılmaktadır. İlkbahar ve sonbahar şuruplamaları ile birlikte etken maddesi
Fumagillin olan ilaçlar arılara verildiğinde nosema hastalığı kontrol altında
tutulmaktadır.
Arılarınız sağlıklı, balınız bol,
kazancınız bereketli olsun ...
Kaynak: http://arastirma.tarim.gov.tr Uzm. Ş. Ömür UYGUR ÇİFTÇİ BROŞÜRÜ No: 130
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Lütfen Yorumlarınızı Yazınız...
Admin